Köyümüzden Haber var

4 Ekim 2011 Salı


BİR MEZAR AĞLIYOR
Kaç bayram geçti bilmem, yıllar oldu kimse gelmez başıma.
El
açıp da bir fatiha okunmaz oldu mezar taşıma.
Evlat ecdada küsmüş,
Unutulmuş akraba, hısım kimse bakmaz olmuş ardına.
Ne varsa satıp savmış ecdadın emanetini.
Mahkum etmişler onları iki taş arasına.
Yılda birde olsa aslına dönmeyi zül saymış kendisine.
Garip kalmış o
mefda, üzerini dikenler, çalılar bürümüş.
Yosun
BİR MEZAR AĞLIYOR
Kaç bayram geçti bilmem, yıllar oldu kimse gelmez başıma.
El
açıp da bir fatiha okunmaz oldu mezar taşıma.
Evlat ecdada küsmüş,
Unutulmuş akraba, hısım kimse bakmaz olmuş ardına.
Ne varsa satıp savmış ecdadın emanetini.
Mahkum etmişler onları iki taş arasına.
Yılda birde olsa aslına dönmeyi zül saymış kendisine.
Garip kalmış o
mefda, üzerini dikenler, çalılar bürümüş.
Yosun tutmuş taşları üzerinde kuruyan gözyaşlarından.
Bir mezar ağlıyor sessiz ve derinden.
Bu nasıl bir nesil, bu nasıl bir
nefermiş,
Gider de dönmez seferinden.
Kerpiç olup örüldüğü, mertek
mertek döşediği, sevgi ile süslediği o haneler viran olmuş.
Şimdilerde
buralara ya baykuş tünemiş ya da yad, yaban tütdürür olmuş.
Tek umudu bir rahmet, bir avuç Fatiha,
Her bayram umudu hüsranla son bulmuş
Sessiz çığlıkları çınlar o mezarlıklarda.
Ey evlat
Bir zamanlar bende vardım bu yalan dünyada.
Benimde neslim vardı kaşık çalan soframda.
Unutmadım sen gibi ne aslımı, ne neslimi.
Yıllardır bir mezar ağlıyor burada bir türlü
duyuramamış sesini.
Bir mezar ağlıyor
ahu zar ile
Taşları yosun tutmuş.
Taşını yapan usta isim yazmayı unutmuş.
Suyu çekilmiş bir değirmen gibi, ark bozulmuş, çark kırılmış.
Belki yüz yıl geçmiş belki de daha önceydi tüm ayaklar çekilmiş.
Duymadı mı o nesil “her Nefis Ölümü Tadacaktır” ayeti kerimesini
Kul olmuş insan nesli doymayan nefsine.
Ne varsa satıp savmış, dünyayı ölümsüz, ömrünü sonsuz sanmış.
Adem oğlu topraktır
bir gün döner aslına.
Kiminin
göğsünde güller açar kimi gözyaşı döker iki taş arasında.
Geçmişini unutanlar
bir gün varır da huzura,
Yapışır ecdadı onun iki yakasına.
O da yerini alır bir gün garipler sofrasında.
Tüm garipler için Bir Rahmet, Bir Fatiha yollayalım bu bize farz
olmasa da.
Osman
Karaca
tutmuş taşları üzerinde kuruyan gözyaşlarından.
Bir mezar ağlıyor sessiz ve derinden.
Bu nasıl bir nesil, bu nasıl bir
nefermiş,
Gider de dönmez seferinden.
Kerpiç olup örüldüğü, mertek
mertek döşediği, sevgi ile süslediği o haneler viran olmuş.
Şimdilerde
buralara ya baykuş tünemiş ya da yad, yaban tütdürür olmuş.
Tek umudu bir rahmet, bir avuç Fatiha,
Her bayram umudu hüsranla son bulmuş
Sessiz çığlıkları çınlar o mezarlıklarda.
Ey evlat
Bir zamanlar bende vardım bu yalan dünyada.
Benimde neslim vardı kaşık çalan soframda.
Unutmadım sen gibi ne aslımı, ne neslimi.
Yıllardır bir mezar ağlıyor burada bir türlü
duyuramamış sesini.
Bir mezar ağlıyor
ahu zar ile
Taşları yosun tutmuş.
Taşını yapan usta isim yazmayı unutmuş.
Suyu çekilmiş bir değirmen gibi, ark bozulmuş, çark kırılmış.
Belki yüz yıl geçmiş belki de daha önceydi tüm ayaklar çekilmiş.
Duymadı mı o nesil “her Nefis Ölümü Tadacaktır” ayeti kerimesini
Kul olmuş insan nesli doymayan nefsine.
Ne varsa satıp savmış, dünyayı ölümsüz, ömrünü sonsuz sanmış.
Adem oğlu topraktır
bir gün döner aslına.
Kiminin
göğsünde güller açar kimi gözyaşı döker iki taş arasında.
Geçmişini unutanlar
bir gün varır da huzura,
Yapışır ecdadı onun iki yakasına.
O da yerini alır bir gün garipler sofrasında.
Tüm garipler için Bir Rahmet, Bir Fatiha yollayalım bu bize farz
olmasa da.
Osman
Karaca

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder