MİLLETİMİN NAMUSUDUR SANCAĞIM
Dünyada esir alınmış tek bir Türk sancağı
bile bulunmamaktadır.
Çünkü Tür
Milleti Sancağını Canından Aziz bilmiştir, İşte bu hikaye onun kanıtıdır.
Çanakkale geçilmez olmuş düşmana geçit vermemişti Her
hayat bir destan, her Asker birer
kahramandı.
Asım
Çavuş namı diğer Hasan oğlu Asım Karabulut. Yozgat'ın İnceçayır Köyü’nde
doğmuş. 18 yaşında silâha altına alınmış. Gelibolu zaferinin isimsiz
kahramanlarındandır.
Bütün
askerlerimiz gibi oda kısa bir silah taliminden sonra cephede düşmanla sıcak
savaşa katılmış. Gösterdiği üstün başarılardan sonra Sancak çavuşu olmuş ve
sancağı namusu bilip canı pahasına korumaya and içmişti.Bir gün bulunduğu
birlik İngiliz askerleri tarafından pusuya düşürülmüş , yoğun çatışma neticesinde bölüğün yarısına
yakını Şehit düşmüş; Hayatta kalanların ise cephanesi bitmiş teslim olmak zorunda kalmışlardı.
2
Asım
Çavuş; Son çare olarak sancağı sıyırarak beline doladı. Sıradan bir askermiş
gibi üzerinde taşıdığı sorumluluğun bilinci ve ağırlığıyla hareket ediyor Soğukkanlı
bir şekilde düşman askerleri nezaretinde üçlü kol düzeninde yürüyorlardı.
Asım Çavuş taşıdığı sorumluluğunun bilincinde
fakat çaresizdi. Hem silah arkadaşlarıyla yürüyor, bir yandan da sancağı
kurtarmanın planlarını yapıyordu..
Aynı
birlikte Yozgatlı iki hemşerisi vardı.
İkisi
de komşu köyü Kababel’den
Sadık
ile Haydar Çavuş idi. Bir ara dar bir yerden geçerlerken kargaşadan yararlanıp
askerlik öncesinden de tanıdığı Haydar Çavuş’ un arkasında yürümeye başladı.
Kısık bir sesle:
Haydar,
emanet belimde, benim kaçmam lazım.;dedi.
Haydar
Çavuş; acele etmemesini söyleyerek ---Uygun bir yere geldiğimizde üçe kadar
say ben saparım, sen kaçarsın.” dedi.
O
kadar yol yürümüşlerdi ki ayaklarındaki çarıklar yürümekten yırtılmış düşman
askerleri yerde sürünen çarık bağına basıp askerlerimiz tökezledikçe kahkahalar
atıyor askerimizin çektiği acı onlara zevk veriyordu.
3
Bu
hareket Asım Çavuşu derin düşünceye sevketti
“Allah korusun, sancağımız bunların eline geçerse o zaman bu gâvurlar
kim bilir nasıl bayram ederler.” diye düşündü. Kafasını kaldırdı sağa sola
bakarken gözüne az ilerde yeşil ağaçlı bir dere ilişti. İçinden Allaha
yalvarıyor dualar ediyor inşallah bu dereden geçeriz diyordu. Asım çavuş tüm
planlarını önlerindeki dereye göre yaptı. Dereye yaklaştıklarında düşman
askerleri bölüğü durdurup kendi aralarında konuşmaya başlarlar. Birini derenin
kenarına arazi keşfi için gönderirler. Keşfe giden asker dönene kadar sigaralarını
yakıp keyif yaptılar. Askerlerimizden sıgara tiryakisi olanlar hasretle bu
manzarayı seyrediyorlardı
Keşfe giden asker döndü, tüfeğin kayışı
koluna dolalı bir vaziyette, namlusuyla geçebilecekleri yerleri tarif ediyordu.
Asım çavuş söylediklerini anlamıyor fakat yaptıkları el kol işaretlerinden
birliğin dereden geçeceği kesindi.
Sanki aynı şeyleri planlamış
gibi Haydar çavuş ile bir an göz göze geldiler. Birliğin bir ucu dereye inmiş Haydar çavuş ile Asım çavuş sekiz on
adım yakınlıktaydı.
Dereye giren asker bir yandan aç, bir yandan susuz
onca yol yürümüş. suya girince kimi
4
avuçlarıyla, kimi düşer gibi yapıp susuzluğunu
gidermeye çalışıyorlardı.
İngiliz askerleri kargaşaya müdahale etmek için bir
kaç el havaya ateş açtı.
Asım Çavuş;Bu kargaşa arasında
Haydar Çavuş’a işareti verdi bir, iki,
üç deyince Haydar Çavuş Derenin ter istikametine doğru koşarak Asım Çavuş’a
siper oldu,
Asim Çavuş bir hışımla suyun
içine daldı.
Düşman askerlerinin namluları
Haydar çavuşu hedef seçmiş Haydar Çavuş orada sancağımıza renk vermiş en yüce
mertebeye ulaşmış, Şehit olmuştu. Asım çavuş kendini bulanık sulara atmış su
yüzüne çıkmadan nefesinin yettiği yere kadar ilerlemişti. Haydar çavuş dan
sonra tüm namlular dereye çevrilmiş bulanık suyu tarıyordu. Bir süre su yüzüne
çıkan ceset yada kan varmı diye beklediler.
Asim Çavuş kaybolup gitti. Suya
değen mermilerin coz, coz deyişini duydum diyordu.
Sazlıklar arasından su yüzüne
çıkarak epey bir yol almıştı., havanın kararmasıyla birlikte biraz daha
rahatlamış geldikleri yolu takip ederek birlik karargahına ulaşmayı başarmıştı.
Karargaha yaklaştığını fark eden nöbetçi asker Silahının
5
namlusuna bir mermi sürüyor
ve dur çekiyord parolayı soruyordu.
Asim
Çavuş: “Benim sancak çavuşu Hasan oğluAsım, parolayı bilmiyorum, komutanı
görmem lazım.” Diye cevap verdi.
Nöbetçi
asker parolayı bilmediği içinYat! emrini
verdi. Asım Çavuş “Ben sancak çavuşuyum hasan oğlu Asım. Diyorduki nöbetçi
asker silahını bir el ateşledi. İçeride bulunan komutanı silah sesini duyar
duymaz dışarıya fırladı. Nöbetçi askere ne olduğunu sordu. Asım çavuş
komutanının sesini duyar duymaz
“Benim komutanım sancak çavuşu, Hasan oğlu
Asım.” Diye haykırdı.
Komutan
nöbetçi askere silahını indirmesi emrini vererek,Emin olmak için Asım oğlum
senmisin? diye sordu. Evet komutanım,
Sancak çavuşnuz Hasan oğlu Asım cevabını verdi. Komutan asım çavuşa
koşarak “Asim oğlum, sancağı ne yaptın?” diye sordu
Asım
Çavuş ıslak, ve çamura belenmiş elbisesinin altından sancağı çıkarıp, öperek komutanına
teslim etti.
Komutan askerinin üzerindeki
çamura aldırmaksızın sıkı sıkıya sarıldı defalarca alnından öperek şöyle
diyordu “Oğul sen bir yiğitsin, sen
kahramansın sen benim hayatımı kurtarmakla kalmadın, Türk Milleti’nin namussunu
da
6
kurtarmışsın.” Diyor
bir kez daha alnından öpüyordu.
Asım Çavuş ise: Şöyle cevap
veriyor; Hayır komutanım asıl yiğit ve kahraman Haydar Çavuş’ dur. Ben
sadece kaçtım. Haydar Çavuş ise sancak uğruna canını feda etti .” diyordu. Diğer
Yozgatlı asker esir olarak Yunanistan’a götürülmüş orada esir kampında
tutuluyordu. Bir gün yanına yaklaşan bir yunan askeri
-Sen Kababel’limisin? diye
sordu
Sadık;evet dedi
Kendisinin Türk asıllı rum
olduğunu Sorgun’un
Garipler köyünden olduğunu
söyledi Sivilden de şahsen tanıdığını belirtti. Eğer kabul edersen seni nalban
olarak yanıma alayım teklifine Sadık
olumlu yanıt verdi ve esareti boyunca Gariplerli rum’un yanında nalbantlık
yaptı. Varılan anlaşma üzerine esir değişiminden sonra köyüne döndü. Cephe
arkadaşının esaretten kurtulup köyüne döndüğünü duyan Asım çavuş Kababel köyüne
giderek Köy odasında hasret giderip Haydar çavuşun bu kahramanlığını
anlattılar. Unutamadığı bir başka cephe
anısını şöyle dile getiriyordu Muharebe alanından toplanma bölgesine gidiyorduk
herkes aç perişandı. Çok uzaktan bir hayvanın üzerimize doğru geldiğini
7
fark ettik. İnsana alışık
olduğundan askerin içine daldı. Gelen hayvan oldukça iri bir katır idi. Asker
halkaya aldı hep birlikte hayvanın üzerine saldırdılar. Onca asker arasında o
koskoca katır görünmez oldu daha sonra ellerindeki kasaturalarla bir parça et
koparan kendini şanslı görüyor çiğ, çiğ yiyorlardı, bende aç idim ama onca
asker arasından bana bir şey kalmayacağının farkındaydım onun içinde fazla
şansımı zorlamadım. Asker dağıldı ortada katırdan pek bir şey kalmamıştı. Öyle
iştahlı yiyorlardı ki benimde canım çekti bende katırdan kalan iskeletin yanına
vardım geride kalan kemiklerdeki etleri sıyırarak üç beş askerle paylaştık
diyordu.
O da gazi olmak
isterdi, Fakat Şehit olmayı göze almayan Gazi olamaz.
Ordunun namusunu muhafazaydı
tek istekleri
Öylesine perçinlemişti ki bu
yürek niyetleri.
Hak vaki oldu, lütfetti
Hazret-i Yezdan
Birine Şehtlik,birine gazilik
mertebeleri.
Arif Nihat Asya.
Kaynak: Abdullah BEKTAŞ, kababel köyü Emrullah KANDEMİR Hacı KARADUMAN, İbrahim
ŞEREFLİ İnceçayır köyü Yozgat
Her hayat bir destandı; Osman Karaca
Haydar caavus benim cok yakin akrabam,hikayelerini buruk ve gurur dolu hislerle okudum.hepsininin mekanlari nur olsun,,onlara MINNET borcluyuz..alevi sünnü insan ayrimi sadece cikar gözeten gercek dini bilmeyen cahillerin ekmegine yag sürer hepimizin kardesce huzur icinde yasayabilecegi kadar nimet var hayatta,,kirma kirilma huzur bul,,saygilar,,veysel bektas,,kababel köyü...
YanıtlaSil